Türk Sineması’nın önde gelen yapımcı ve yönetmenlerinden biri olan Süreyya Duru’nun, asistanlığını yapmış hocam Muzaffer Hiçdurmaz’a göre; “Süreyya Duru cana yakın, sempatik, sıcak, doğru ve iyi bir insandı. Oyuncuları ve çevresi ile arası çok iyiydi, çoğu yönetmende olmayan bazı özellikleri vardı. Kesinlikle bağırıp çağırmazdı. Sadece filmini ve işini düşünürdü. Sette olan bazı eksikliklere ve sorunlara sakin yaklaşır, sorunu çözerdi. Bir gün sıkıştım para istedim. Ödeme günleri Cuma günüydü. ‘Napacaksın parayı?’ dedi. ‘Ne yapacağımı var mı? Yemek yiyeceğim, alışveriş yapacağım’ dedim. ‘Boşver ben sana bir simit alayım, karnını doyurursun’ diye bir espri yapmıştı.” (Gülüyor…) “Çünkü kendine göre prensipleri vardı ve onları çiğnemek istemezdi.”
Ustam Senarist Mehmet Aydın ise öğrenciyken yaz tatillerinde okul harçlığını çıkarmak için reji asistanlığı yaparken tanımış Süreyya Abi’sini. Onu nasıl anımsıyor diye soruyorum. Gözleri uzaklara dalıyor; “Eli omzumda anımsarım hep. Biraz kiloluydu, ayakta durmayı pek sevmezdi. Sette ayaktayken, yorulmamak için sol elini omzuma koyardı, Öğle suları yaklaştı mı, saatine bakardı sık sık, ‘Nerde kaldı bu yemek?’diye söylenirdi.”
Bir anısını anlatmasını rica ediyorum; “Asistanlık yaparken, onun senaryolarına da katkıda bulunmaya başladım. Senaryosunu yazdığım, C.Arkın, F.Hakan’ın oynadığı “Öğretmen Kemal” çekilirken, Ankara’ya gitmemiz gerekmişti. Yolda hep; ‘Memet nerde yemek molası vereceğiz?’ diye sorup durmuştu. ‘Abi biraz daha gidelim!’ dediğimdeki yüz ifadesini unutamam. Yemeyi severdi, ama yemek yemeyi; hak yemeyi ya da sömürmeyi değil.” Diyerek devam ediyor. “İlerici bir aydın, namuslu bir yapımcıydı.”
Süreyya Duru, Öğretmen Kemal’in çekiminden 51 yıl önce 1930 yılında İstanbul’da yapımcı Naci Duru’nun oğlu olarak doğar. 1949 yılında Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girer. 1954’de babasının kurmuş olduğu Duru Film’de çalışmaya başlar. Mehmet Aydın’a göre; “O devirlerde solcu ya da sosyalist olmak en büyük suç gibiydi… Hele bir iş adamının oğlu için…” Ardından 1955 yılında Ö. Lütfi Akad’ın “Beyaz Mendil” filminde, direkt yapım amiri olarak setlere adım atar. Fakat kendi filmini yapması için aradan beş yıl daha geçmesi gerekir. 1960 yılında, bir Türk gazetecinin yabancı uyruklu bir kızla aşk ve macera öyküsünü konu alan, “İstanbul’da Aşk Başkadır” ile ilk kez yönetmenliğe başlar. Oğlunun adını vereceği, kendi şirketi Murat Filmi kuruncaya kadar çoğunlukla aile şirketinde çalışır ve burada sıradan edebiyat uyarlamaları ile avantür filmler yönetir. Memduh Ün’le ortak yapımlar üretir. Türk Sineması’nın dış pazara açılması için çeşitli araştırmalar yaptıysa da bunları gerçekleştirme olanağını bulamaz.
İlk dönem filmlerinde Yeşilçam’ın bilinen ticari türlerine el atar. Moda olan hemen, hemen her türde şansını dener. Yerli-yabancı uyarlamalara girişir. 1966 yılında Cüneyt Arkın’lı resimli romanlarda kalmış Türk kahramanlarını canlandırdığı “Malkoçoğlu” filmi ile seyircinin seveceği bir tarihsel macera dizisinin ilk örneğini verir.
1968 de film yapım sayısı fazla azalmamış, ancak konu sıkıntısı hala çözülemediğinden ikinci çevrimler çoğalmıştır. Süreyya Duru’nun bu dönemde ikinci çevrim olarak “Dağları Bekleyen Kız”ın yönetmenliğini yapar. “Rabia” ile dinsel filmler furyasına katılarak ermiş kadınları anlatır.
1970 yılında “Keloğlan” filmiyle gişe rekorları kırıp ticari başarısını sürdürür. Masal sineması favori bir tür haline gelince, Sindrella Kül Kedisi’ni çeker. Piyasa işi birçok film yönettikten sonra, popülist ağırlıklı prodüksiyonlara ara verip, o güne dek yaptığı filmlerle taban tabana zıt bir projeyi gerçekleştirir. Bekir Yıldız’ın öykülerinden Vedat Türkali’nin senaryolaştırdığı, Doğu’nun yarı feodal ilişkilerinden beslenen gelenek görenekleriyle yoğun bir dram gücüne sahip olan “Bedrana”(1974) törelerin kıskacındaki bir kadının konumunu çarpıcı bir şekilde anlatıp, toplumsal sorunlara değinerek, dikkatleri üzerine çeker. Duru’nun sinema yaşamının dönüm noktası olan, değişim ve dönüşüm sürecini başlattığı, ilk büyük çıkışı olur. Gerek yurtiçinde ve gerekse yurtdışında ödüller kazanır. Gösterime girdiğinde sinemamızda ‘Gerçekçiliğin yeni zaferi’ olarak nitelendirilir. Kendi tarzında bir prototip olur ve sonraki yıllarda, özellikle de yurtdışı şenliklerinde ilgi gören kimi geçekçi, kimi de egzotik kırsal bölge yapıtlarının öncülüğünü yapar. 1975 yılında Televizyonun artan etkisi, öte yandan aile seyircisini sinema salonlarından uzaklaştıran seks filmleri furyası sinemanın başlıca sorunu olur. Bu süreçte Bekir Yıldız ile tekrar bir araya gelerek, kendisinin ve sinemamızın başyapıtlarından biri olan “Kara Çarşaflı Gelin”i çeker (1975). Bekir Yıldız’ın üç ayrı öyküsünden Vedat Türkali’nin bu öyküleri organik bir biçimde örtüştürerek yazdığı senaryodan yola çıkarak, Doğu’nun geleneksel sorunları olan kan bedelini, kaçakçılık olayını ve ağa-ırgat çatışmasını gerçekçiliğe yakın yarı belgesel bir biçimde yorumlar. Feodal düzenin egemen olduğu ve yaşam biçimini oluşturduğu yöredeki sorunlar, geri kalmış bir ülke panoramasının içinde kıstırılmışlık, çaresizlik, sömürü ve baskı motifleriyle desteklenerek, toplumsal yönü ağır basan, trajik ve çarpıcı bir anlatımla yansıtır. Film 3 kez sansüre takılır, ancak Danıştay kararıyla gösterime girebilir ama o asla vazgeçmeyi düşünmez, yılmaz. 1977’de yapılan Antalya Film Şenliği’nde ‘En Başarılı Film’, ‘En İyi Kadın Oyuncu (Semra Özdamar)’ ve ‘En Başarılı Senaryo’ ödüllerini kazanır. Sansürle uzun süre uğraşmasından sonra bozulan ekonomik durumunu düzeltmek için tümüyle ticari amaçlarla “Ben Bir Keloğlanım” filmini yapar. Sağduyusu, saflığı ve pratik zekâsıyla tüm zorlukların üstesinden gelebilme özelliğine sahip bu halk kahramanının güldürü trükleriyle donatılmış serüveni özellikle Anadolu seyircisi tarafından büyük bir beğeni ile karşılanır.
1977’de ülkede bir yılda üretilen film sayısı 124’e düşer. Bunalım çeşitli etkenlerle (siyasi çatışmalar, yeni sansür tüzüğünün baskısı, döviz darboğazı, yapımdaki kararsızlık) uç noktaya ulaşır. Duru, bu süreçte Vedat Türkali ile işbirliği yaparak, içerdiği belli bir şematizme ve naifliğe rağmen toplumcu bir kent filmi ve Türk Sineması’nın sınıfsal kökenli ilk melodramı sayılabilecek “Güneşli Bataklık” filmini çeker. Bu filmle güncel sayılabilecek olaylara siyasal tavırlı bir bakış ekler. Sermaye grubu arasındaki çatışmalar, emekçilerin direnişi, işbirlikçiler çerçevesi içinde oluşan film, Türkiye’nin yakın dönemlerindeki birtakım siyasal/toplumsal olaylara göndermeler yapılarak görüntülenir. Filmin gecikerek, iki yıl sonra gösterime girebilmesi siyasal film niteliğini zedeler.
1979 yılında ülkenin artan siyasi kargaşası içinde, 195 filmden, 131’i seks, 19 Türkü içerikli ve 45’i de çeşitlidir. Uzun süre yalnızca sansürü değil, tüm basını meşgul eden, ulusal boyutlara varan seks salgını, uç noktasına ulaşır ve Duru bu süreçte toplumcu-gerçekçi çizgisinden ayrılarak Necati Cumalı’nın doğalcı sahne oyunu “Derya Gülü”nü sinemalaştırır. Film; klasik bir aşk üçgenini (yaşlı koca, genç kadın, genç delikanlı) yenileyerek değil, yineleyerek görüntüler. Seks salgını 1980 den sonra yerini arabesk türüne bırakır.
1986 yılında sinema salonları Türkiye’de ardı ardına kapatılır ve ilk kez Sinema Yasası kabul edilir. Edebiyat uyarlamalarının önem kazanmaya başladığı bu süreçte, yine Necati Cumalı’dan “Uzun Bir Gece”yi ve Vedat Türkali’nin senaryosunu yazdığı “Fatmagül’ün Suçu Ne?” isimli filmleri çeker. “Fatmagül’ün Suçu Ne?” filmiyle erkek odaklı bir sinemada kadının konumunu, çaresizliğini, kullanımını, bir kez daha tecavüz ve suç sorunlarını ele alır, gelenek eleştirisi ve insan ilişkileri öykünün temelini oluşturur.
Süreyya Duru, “Bedrana”nın (1974), tamamlanmasından kısa bir sure önce hayata veda ettiği “Ada” (1988) filmine kadar geçen 14 yılda, kendisine çizdiği yeni yolda ilerleyerek, yine Vedat Türkali ile birlikte çalışmalarda bulunur. Duru’nun son filmi, Peride Celal’in öyküsünden Macit Koper’in senaryolaştırdığı “Ada”; evliliklerini noktalamış ama bir süre sonra bir araya gelerek bir çeşit ödeşmeye girişip geçmişteki ilişkilerini sorgulamaya başlayan, bir kadınla bir erkeğin içinde bulundukları durumu düz ama duygusal tonu etkili olan bir sinemayla anlatır. “Ada” üstadın büyük bir olgunluk döneminde olduğunu göstermektedir ama filmi tamamlayamadan hayata ve sinemaya, İstanbul’da veda eder. “Ada”yı kızı Dilek (Günaltay) ve kuzeni Metin Duru bitirir.
Köklü bir sinemacı aileden gelen Süreyya Duru, baba mesleğini başarıyla sürdürüp, Türk Sineması’nın önemli yönetmenlerinden biri olur. Vedat Türkali ve İhsan Yüce ile uzun süreli oluşturduğu ortak çalışmalar, özellikle kırsal kesimin sorunlarını gerçekçi bir biçimde işleyen filmler yapmasına sebep olmuştur.
Emekleri ile iz bırakmış tüm sinema emekçilerini ve kendisini saygıyla anıyorum.
Yönetmen Filmografisi
Ada 1988, Çil Horoz 1987, Fatmagül’ün Suçu Ne? 1986, Uzun Bir Gece 1986, Geçim Otobüsü 1984, Derya Gülü 1979, Hey yavrum hey 1978, Güneşli Bataklık 1977, Ben Bir Garip Keloğlanım 1976 (Padişahın güzel kızına âşık olan bir kel bir gencin öyküsü), Kara Çarşaflı Gelin 1975, Azgın Bakireler 1975 (Tecimsel amaçlı), Yılan Yuvası 1974, Aç Gözünü Mehmet 1974, Bedrana 1974, Çılgın Arzular 1974 (Ticari amaçlı), Dövüşe Dövüşe Öldüler 1974, Nefret 1973 (Bilmeden öz çocuğunu öldürmek isteyen bir ananın hikayesi), Rabia -İlk Kadın Evliya–1973, Hayatımızın En Güzel Yılları 1972 (Fakir bir boksörle, sevdiği kızın öyküsü), Her Şafakta Ölürüm 1972 (Namusu için mücadele edenlerin öyküsü), Malkoçoğlu Kurt Bey 1972 (Bir kahramanlık öyküsü), Keloğlan 1971, Malkoçoğlu Ölüm Fedaileri 1971 (Bir kahramanlık öyküsü), Ömrümce Unutamadım-Ömrümce Aradım 1971 (Aynı fabrikada çalışan iki gencin öyküsü), Sinderella Kül Kedisi 1971 (Sinderalla ile rüyasında gördüğü Prensin aşk öyküsü), Beyaz Güller 1970 (İki düşman ailenin birbirine âşık olan çocukları), Selahattin Eyyubi 1970 (S.Eyyubi ile Aslan Yürekli Rıchard’ın öyküsü), Şoför Nebahat 1970 (Ölen şoför babasının yerine geçip, çetin bir yaşamla mücadele eden bir kızın hikâyesi), Ala Geyik 1969 (Yaşar Kemal’in öyküsünden. Sevdiği kıza kavuşmak için sevdalısının babası olan ağayla mücadelesinin öyküsü), Raj Kapoor’un ünlü Avaresini alaturkalaştırdı. Yakılacak Kitap (Ethem İzzet Benice’nin aynı isimli romanından uyarlama), Malkoçoğlu Akıncılar Geliyor 1969 (Malkoçoğlu ve Macar kralının kızı Beatrice’in öyküsü), Malkoçoğlu Kara Korsan 1968 (Zulme ve şiddete karşı çıkan, haçlılarla savaş veren Malkoçoğlu’nun kahramanlık öyküsü), Kader 1968 (Kan davalı iki ailenin birbirlerine âşık olan çocukları.), Yakılacak Kitap 1968, Dağları Bekleyen Kız 1968 (Esat Mahmut Karakurt), Zengin ve Serseri (Fakirlere yardım eden etmeyi amaçlayan zengin bir serserinin öyküsü) Malkoçoğlu Krallara Karşı 1967 (15.yy. da, Kazıklı Voyvoda ve Malkoçoğlu’nun hikâyesi), Zengin Ve Serseri 1967, Malkoçoğlu 1966 (Tarihi bir kahramanlık öyküsü), Siyahlı Kadın 1966 (William Irısh’ın romanından uyarlama. Karısının katilini arayan bir gençle, ona yardım edip, sonunda âşık olan bir kadının öyküsü), Damgalı Adam 1966 (Karısını batakhaneye düşürüp, daha sonra da onu terk eden bir babayla, yıllar sonra intikam alan bir gencin öyküsü), Şoför Nebahat Bizde Kabahat 1965 Argolu ve vurdulu- kırdılı erkekimsi kadın kahramanlı filmlerinden. (Nebahat ve kaçırılan bir prensesin öyküsü.) Sevgim ve Gururum (Muazzez Tahsin Berkant’ın romanından. Kocasının kıskançlıklarına dayanamayıp, evini terk eden bir kadının öyküsü) Aşk ve İntikam 1965 (Muazzez Tahsin Berkand. 17 yıl önce kaybettiği kızkardeşinin belalısı tarafından öldürüldüğünü öğrenen ve intikam alan bir gencin öyküsü), Sevgim Ve Gururum 1965, Şoför Nebahat Ve Kızı 1964 (Michael Curtiz’in “Midred Pierce” isimli filminden uyarlama. Çevresi ile uyum sağlayamayan bir kızın hikâyesi) Şahane Züğürtler (Jacques Deval’in Towaritch’inden uyarlama. Zenginlikten fakir bir yaşama giden bir ailenin öyküsü.) Kavga Var 1964 (Bir mizah dehası olan Suavi Sualp’in senaryosunu yazdığı, güzellik yarışmalarının içyüzünü gösteren, bu yarışmalarda oynanan sevimsiz oyunları eleştirel bir üslupla anlatan ve bu ortamda iffetini korumaya çalışan kızların öyküsü) Döner Ayna (Halide Edip. Yıllar önce geçen olaylar yüzünden bir toprak ağasından intikam almak için and içen bir kadın, annesinin baş düşmanı ağanın kızına sevdalanan bir kahya ve bir gen kızın hikayesi.) Avare Yavru ve Filinta Kovboy 1964 (Hector Malot’un “Sans Famille-Kimsesiz”romanından uyarlama. Öksüz bir kız çocuğu ile serseri bir sokak çalgıcısının öyküsü), Şahane Züğürtler 1964, Döner Ayna 1964, Yakılacak Kitap 1963(Ethem İzzet Benice’nin romanından uyarlama), Büyük Yemin 1963( Bir fahişenin hayatı) , Dişi Örümcek 1963(Kendini çeşitli olayların içinde bulan evli bir gazetecinin öyküsü), İki Çalgıcının Seyahati 1962 (İki saf köylünün başından geçenlerin öyküsü), Ateşli Kan 1962, İstanbul’da Aşk Başkadır 1961.
Yapımcı Filmografisi
Ada 1988, Çil Horoz 1987, Uzun Bir Gece 1986, Fatmagül’ün Suçu Ne? 1986, Öğretmen Kemal 1981, Derya Gülü 1979, Güneşli Bataklık 1977, Azgın Bakireler 1975, Kara Çarşaflı Gelin 1975, Aç Gözünü Mehmet 1974, Bedrana 1974, Çılgın Arzular 1974, Rabia / İlk Kadın Evliya 1973, Nefret 1973, Hayatımın En Güzel Yılları 1972, Her Şafakta Ölürüm 1972, Sinderella Kül Kedisi 1971, Beyaz Güller 1970, Şoför Nebahat 1970, Göklerdeki Sevgili 1966, Büyük Yemin 1963, Tütün Zamanı 1959, Bir Şoförün Gizli Defteri 1958, Kin 1957
Senarist Filmografisi
Derya Gülü 1979, Hey Yavrum Hey 1978, Malkoçoğlu Kara Korsan 1968, Avare Yavru Filinta Kovboy 1964
Ödülleri
1974 Karlovy Vary (Çekoslavakya) Film Şenliği’nde “Bedrana” ile Cidalc ödülü. 11. Antalya Film Festivalinde en iyi 2. film
1975- 4. Yarımca Sanat Şenliği’nde, “Bedrana” en iyi 2. film
1977- 14. Antalya Film Festivalinde “Kara Çarşaflı Gelin” En iyi film
1978- Karlovy Vary (Çekoslavakya) Film Şenliği’nde “Güneşli Bataklık” Sendikalar Birliği Özel ödülü
1988- 25. Antalya Film Festivalinde sinemaya katkılarından dolayı onur ödülü.
Kültür Bakanlığı Seçiminde, “Ada” filmine sinema başarı ödülü.
CİHAN BİLGEN
Senarist - cihanbilgen@hotmail.com
Kaynakça:
* Türk Sineması Veri Tabanı Sinemaya Giriş, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, Filiz Kitapevi Ekim 1999
* Türk Sinema Yönetmenleri Sözlüğü, Burçak Evren
* Türk Sinema Tarihi, Giovanni Scognamillo, 203, 205, 207, 210, 211, 212, 213, 215, 221, 222, 279, 305, 320, 321, 322, 351, 402, 404, 405, 407, 413, 414, 418 ve 442. sayfalar.
* Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü, Türk Film Yapımcıları Sözlüğü, Türk Filmleri Sözlüğü 2 cilt, Agâh Özgüç
* Türk Sineması Veri Tabanı Sinemaya Giriş, Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, Filiz Kitapevi Ekim 1999
* Türk Sinema Yönetmenleri Sözlüğü, Burçak Evren
* Türk Sinema Tarihi, Giovanni Scognamillo, 203, 205, 207, 210, 211, 212, 213, 215, 221, 222, 279, 305, 320, 321, 322, 351, 402, 404, 405, 407, 413, 414, 418 ve 442. sayfalar.
* Türk Film Yönetmenleri Sözlüğü, Türk Film Yapımcıları Sözlüğü, Türk Filmleri Sözlüğü 2 cilt, Agâh Özgüç
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder